Yaklaşık üç yıldır pandeminin mecbur ettiği karantina durumundan dolayı asosyal bir varlık olup çıkmıştım. Bu durumdan çıkışımı sağlayan beklenmedik olaylar silsilesi tıpkı Tolstoy’un bir sözündeki gibi başladı. “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” İşte ben yolculuğa çıkan taraftaydım. 

Serüvenimin ana teması farkındalık. Henüz bunları yazarken kozamdan çıkabilmiş değilim. Ama yaşadığım hikayeler benim bir kozada bulunduğumu fark ettirdi. Bu da en önemli bölümlerden biri sayılmaz mı? Sonuçta kozada olduğunu fark etmeyen biri kozadan çıkmak için de bir çaba sarf etmez. Tıpkı Platon’un mağara alegorisinde olduğu gibi. Mağaralarından çıkmamış olanlar, dışarıdaki gerçekliği de anlayamazlar. Bu alegoriye göre mağara dışına çıkan birey hakikatin peşine düşerek onu sorgular. Umarım bir gün hepimiz mağaralarımızın dışına çıkarak yeni bir gerçeklikle tanışırız.

Kısa Süreli Şehir Değişikliği

Üniversiteyi Antalya’da okumuş biri olarak, okulun tüm sosyalliğinden payını almış, birçok kulüpte bulunmuş yani son 5 yılını dolu dolu yaşamış biriydim. Takii okul bitip, uzun yıllardır hasretini kurduğum memleketimi, bu sefer büyümüş olarak gezmeyi düşlediğim İstanbul’a 2019 Eylül ayında gelene kadar. İlk aylar tabii ki de beklediğim gibi gidiyordu. Ben üniversitedeki aktifliğime bu sefer daha büyük bir şehirde devam ediyordum. Derken, İstanbul’a dönüşümün 6. ayında pandemi patlak verdi. 

O yılın başında Boğaziçi Caz Korosu’nun Magma Performans korosuna kabul edilmiştim, yine yılın başında etkinlikte tanıştığım bir tasarımcı, gönüllü olarak kişisel web sitemi yapmayı teklif etmişti, freelance bir iş bulmuştum vd. hayatımda birçok şey yolunda gidiyordu. Hatta üyesi olduğum dernek yöneticisi tüm bunları görünce 2020 yılı senin yılın olacak herhalde Elif, demişti. Öyle olmadı… Ya da ben o farkındalığı yakalayamadım, en azından o zamanlar. 

Şimdi geçen 2 küsur seneden sonra kendimi uyku moduna aldığımı görüyorum. İlginçtir ki tam da gerektiği vakitte hayat alarmımı kurmuş ve beni uyandırma moduna geçirmişti. İşte o uyanışım küçük bir sebep ile kısa bir süre için şehir değiştirmemle başladı. 

Manidardır ki bu şehir değişikliği öncesi karşıma bir film çıkmıştı. Lizbon’a Gece Treni. Belki de bu alarmın çalmasına destek olacak donanımın ufak bir parçasıydı. O filmde hoşuma giden bir repliği Twitter’da paylaşmıştım. 

‘Bir yeri terk ettiğimizde orada bizden bir şeyler kalır. Gitmiş olsak da orada kalırız. Ve içimizde öyle şeyler vardır ki sadece oraya dönerek bulabiliriz. Çok kısa bir süreliğine de olsa hayatımıza sahnelik eden bir yere gittiğimizde ruhumuza yolculuk ederiz.’
Lizbon’a Gece Treni

Bu filmi izlerken, 4 gün sonra Antalya’ya gideceğimi biliyordum. Fakat hayatıma kısa süreliğine de olsa sahnelik eden bu yere geldiğimde ruhuma yolculuk edeceğimi bilmiyordum. Ayrıca bu farkındalık yolculuğum sırasında karşıma çıkan filmler ve özellikle kitapların da, sürecin gelişmesi ve oluşmasında oldukça katkısı vardır. Bahsetmeden geçemeyeceğim, Çağatay Özdemir’in Uyanış Yolculuğu kitabı tam da bu deneyimleri yaşadığım sırada karşıma çıktı ve o deneyimleri bu kitapla özümsedim. 

Bu site üzerinden yayınlayacağım yazılar, farkındalık yolculuğum sırasında yaşadığım hikayelerin birleşiminden oluşmaktadır. Herhangi bir maddi ya da manevi bir kaygı taşımayan bu blog sitesi, kendi kişisel gelişimimi izlememi sağlarken başkalarına da ilham olabilmeyi amaçlamaktadır.

Deneyimlerime ortak olup, fikirlerime katılan herkese şimdiden çok teşekkür ederim. Her türlü öneriniz ve katkınız için iletişim formu ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden sizleri bekliyor olacağım.

Bir Başka Projem Olan Dijital Seyahat İle İlgili De Bilgi Edinmek İster Misiniz?

Dijital Seyahatnamem
Seyahat etmek insana her anlamda çok katkısı olan bir aktivite veya kimine göre de yaşam tarzıdır. Fakat maddi-manevi birçok engellere sahip binlerce insan seyahat edemiyor. Bu yüzden normal bir seyahatin yerini tutmasa da sanal seyahat etmek günümüzde birçok kişinin tercihi olmuştur. Bu yüzden gerçek seyahat deneyimlerimi yazdığım bu site dışında geliştirdiğim sanal seyahat projesi ile sizde sanal olarak dünyayı oturduğunuz yerden gezebilirsiniz.

Dijital Seyahatnem, pandemi birinci döneminde ortaya çıkan bir sanal seyahat projesidir. O dönem tüm Whatsapp gruplarında gezen sanal turlara ben de rastlamış ve nasibimi almıştım. Bu cümleyi iyi anlamda kuruyorum çünkü o linkler sayesinde “Dijital Seyahatnamem” proje fikrini ortaya atabildim.

Derken o dönemki Photoshop öğrenme çalışmalarım ve ilk tek başıma bir web sitesi yapmamla birlikte, bu projeyi somuta dönüştürme imkanı buldum.

Dijital Seyahat Projesinin Gelişimi

Bu projenin gelişmesi ile birlikte ilk sanal seyahatimi dünyanın en küçük ülkesi Vatikan’a yaptım. Seyahat etmek demek benim için 3 adımdan oluşur. Orası hakkında bilgi sahibi olmak, orasını görmek ve fotoğraf çektirmek. Hediyelikler almak da cabası. Bu projede de bu üç kriteri gerçekleştirmek için detaylı bir çalışma yapmam gerekti.

Önce gezeceğim yer hakkında internet üzerinden detaylı bir araştırma yaptım. Burada sadece kendi ülkemden değil, ayrıca VPN ile o ülkenin internet ağına bağlanarak daha detaylı araştırmalar yaptım. Bu araştırmaları bir blog yazısı üzerinde derledim. Ardından sanal olarak gezebilmek için Google Earth, Google Street View ya da o ülkeye ait yerel sitelerinden sanal tur verilerini keşfettim. Yazdığım blog yazısında o sanal turların linklerini kelimelere gömdüm.

Artık geriye orada fotoğraf çektirmek vardı. Bunu da sanal turum sırasında çektiğim ekran görüntülerine kendimi Photoshop’layarak gerçekleştirdim. Artık seyahat için tüm kriterler tamamdı. Tabii ki de gerçek seyahat deneyimleri dışında…

Monaco